Her şeyin başı

Kaş’ta güzel bir sonbahar akşamı… Sanırım aylardan Ekim. Echo’da Neco’nun kafesinde oturup orta şekerli türk kahvemi içerken eskiden beri hayalini kurduğum sırt çantasıyla Güney Amerika’ya gitme fikri birden aklıma düşüyor , gülümsüyor ve o an aklıma koyuyorum, nasıl, ne zaman, ne kadar süreyle gibi sanki beni kararımdan caydırabilecek ayrıntılara hiç takılmadan. Şöyle bir düşünüyorum, “ne büyük bir kıta, ne güzel ve etkileyici bir kültür, sanırım çoğu ülkeye vize de yok, yalnızca gitmeye karar vermem yeterli, gezecek görecek çok yer var. Evet, gitmeliyim, mutlaka gitmeliyim, tam zamanı…”

En güzel hikayelerin yollarda geçtiğini biliyorum. Zen ve Motorsiklet Bakım Sanatı’nı okuyanlar bilirler; uzun yolculuklara çıkanlar aynı zamanda zihinlerinde de kendileriyle ilgili ilginç seyahatlere çıkarlar. Özellikle nitelikle ilgili, niceliklerle değil. Kendini tanımanın, kendini dinlemenin en güzel yollarından biridir uzun yola çıkmak. İnsan kendini en iyi tek başına yolculuk ederken tanır, dostunu tanıdığı gibi. Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı? Bilmem, bence en güzeli gezerken bugüne kadar kahramanı olduğun kendi kitabını okumak. Mümkünse kendi hikayene müdahale etmek için, düzene, türün iradesine boyun eğmemek için. “Stranger than fiction” daki gibi hayali bir dış sesin sana acımasızca dikte etmemesi için.

Teleskopla evrenin derinliklerinden gelen milyonlarca ışıkyılı öncesindeki gökadaların, nebulaların ışığını toplamak, suyun altında yerçekimsizliğin tadını çıkarıp ilginç canlıların peşinden palet vurarak onları görüntülemek, ya da güzel insanlarla güzel bir mekanda birlikte müzik yapmak, zihnimi nasıl açıyorsa uzun yolculuklar da aynı etkiyi yaratıyor benim hayatımda. Zaten tüm hatırladığım anıları şöyle bir toplasam çoğunluğu yolculuk anılarıdır, çünkü onlar farklıdır, çünkü onlar azdır, ama özeldir, değerlidir. Okyanus havasını içine çekmek, değişik çiçekleri koklamak, farklı günbatımı renkleri görmek, farklı baharatları tatmak, farklı enstrümanlardan farklı tınılar duymak, farklı insanlar, kültürler tanımak, farklı heyecanları zihninin taa derinlerinde hissetmek, hepsi ama hepsi insanın sezgilerini, algılarını, duygularını harekete geçirip mevcut rutin hayatının ataletini kırmaya yarayan küçük bahanelerdir benim için. Ve özlemek, her şeyden önemlisi özlemektir, ilaç gibidir özlem, insanları, yerleri, gündelik hayatı, bıraktığın yerden daha çok sevmek için.

Şunu anladım ki insanı harekete geçiren sezgilere, duygulara sonuna kadar güvenmek ve inanmak çok önemli. Daha hiç bir bilgi edinmeden, program, rota, bütçe, zamanlama belli olmadan yalnızca gitmek istiyordum, gitmek istersem gideceğime inanıyordum ve gidecektim. Belki de benden başka herkese bu anlık bir hayal, gerçekleşemeyecek bir seyahat planı gibi geliyordu. Kaş’a yerleşmem de böyle olmamış mıydı zaten.

Fikrimi etrafımdaki dostlarıma açarak genel düşüncelerini sordum, bilgisi olanlardan bilgi aldım. Neredeyse herkes bu fikri içten bir şekilde destekliyor ama bunun gerçekleşip gerçekleşmiyeceğine kuşkuyla bakıyorlardı. Hatta bazıları acaba biz de katılabilir miyiz düşüncesiyle bu ham hayalime ortak bile oldular, ama sonunda ne olursa olsun bunu tek başına gerçekleştireceğimi biliyordum. Belki de benim için doğrusu ve anlamlısı da böyleydi zaten.

Güney Amerika’ya seyahat hayalleri ispanyolca çalışmaya başlamamla bir adım daha ileri gitti. Çünkü okuduklarım, duyduklarım ve de tahminlerim bu yöndeydi. Güney Amerika’ya uzun süreli bir seyahat planlamanın olmazsa olmaz ilk şartı az da olsa ispanyolca bilmek ve konuşmaktı. Daha önce de ispanyolca öğrenme girişimim olduğundan elimde olan başlangıç ve ileri derece ispanyolca kitaplarıyla başlamayı tercih ettim. Hem nasıl olsa Güney Amerika’ya olur ha gidemesem bile az da olsa ispanyolca öğrenmek yanıma kar kalacaktı.

İlk başlarda yalnızca ispanyolcaya ağırlık vererek uzun süre kendimi bu fikre ısındırmaya başladım. Nasılsa oranın yaz mevsimine kadar yani 3-4 ay gibi uzun bir hazırlanma sürecim vardı. Sonra elime bir güney amerika haritası alarak kendime hayali rotalar çizmeye başladım. Günler geçtikçe bu hayal iyice olgunlaştı ve artık uygulanabilir bir proje haline geldi. Artık harekete geçmem gerekiyordu. Amazon’dan Lonely Planet’in özellikle küçük bütçeyle ve sırt çantasıyla seyahat edenler için yayınladığı “South America – on a shoestring” kitabını ısmarladım. Ve evet uzun bir hazırlık süreci başlıyordu artık…

Bu tipte bir yolculuk yapmak isteyen, planlayan ya da merak edenlere ufak da olsa bir referans olur düşüncesiyle hazırlık sürecini detaylandırdım. Hazırlık sürecini ve yararlı bilgileri içeren detaylı yazıları üstteki menülerden bulabilirsiniz.


Yanıt

  1. Yağız ilk gitar eğitimini (asansörde sıç gördüğü zamanlarda) ayağında paletlerle senden aldı. O gün bu gündür elinden bırakmıyor. Bütün bu gezdiğin yerleri gördüğünde bakalım neler yapacak.

    Sağlıcakla
    Erhan ER

  2. […] yılında Güney Amerika'ya olan yolculuğunu bütün ayrıntılarıyla çok güzel anlatmış.Her şeyin başıberanakdag.wordpress.comKaş’ta güzel bir sonbahar akşamı… Sanırım aylardan Ekim. Echo’da […]

  3. Gidip görülmesi gereken yer 😦


Yorum bırakın